Bugün yine kapalı bir ruh halindeyim. Havanın serin ve
bulutlu olmasından dolayı mıdır bilmem, bir içine kapanma, geçmişe gitme
isteyim var. Yarı miskinlik hali vaziyetlerindeyim. İnsan garip bir varlık. Yaratan
bizi öyle bir programlamış ki, her şeyden etkileniyoruz. Tek düze olmak mümkün
değil. Hepimizin sevinç, acı, zevk, hüzün eşikleri farklı ama her birimizde
mevcut bunlar.
Günümüzün şartları, içinde bulunduğumuz belirsizlik, şiddet ve
acı beni çok etkiliyor. Hal böyle olunca geçmişteki güzel anlara gitmeyi,
kafamda tekrar yaşamayı seviyorum. Beni tazeliyor, enerji veriyor. Yeniden umutlandırıyor.
Yedi, sekiz yaşlarımdayken yaşadığımız Ramazanlar geldi
aklıma. Zaten en evvel hatırladığım oruçlar da onlar. Annem sahur vakti
sofrasını hazırladığında illa ben de kalkmak isterdim. Sıkı sıkı tembihlerdim
annemi beni kaldırması için. Sonradan öğrendim ki tüm çocuklar istermiş bunu. Pek
bir güzel gelirdi gece karanlığında uykudan uyanıp kahvaltı etmek. Ne fedakârdı
benim canım annem; yumurtalı ekmekler, omletler ve daha pek çok çeşitli
kahvaltı seçenekleri hazırlardı. O safranın bir parçası olmaktan keyif alırdım.
Oruç tutmak isterdim, annem de öğlen saatlerine kadar tutmama izin verirdi. Fakat
ben her şeyi tam yapmak isteyen bir velet olduğumdan Ramazanın başında
ortasında ve sonunda tam oruç tutmaya başladım 8 yaş itibariyle.
Hiç unutmuyorum, ilkokul üçüncü sınıftayken oruçlu okula
gitmiştim. Cebimde ayçiçekleri varmış birazcık. Orucu unutup yemeye başladım ve
bitirdim ki aklıma oruçlu olduğum geldi. Ay ne üzüldüm… Gerçi bozulmadığını
biliyordum ama çok üzüldüm ve iftara kadar da susuzluktan öldüm.
Diyorum ya sevgili güncem, geçmişe özlem hiç bitmez. Her ne
hikmettense geçmiş günümüzden daha temiz, daha sıcak. Hele de çocukluğumuz; ne kadar masum!
Günce Yazarı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder