11 Mart 2022 Cuma

ALDATILMANIN ACI YÜZÜ

Merhaba sevgili okurlar. Bundan sonra kaleme aldığım kendi hikayelerimi "Yaşamdan Hikayeler" sayfası yerine, burada ana sayfada yayınlayacağım. İşte ilki geliyor!


   Çok sıcak bir geceydi. Zuhal yatağında bir sağa bir sola dönüyor, bir türlü uyuyamıyordu. Yatak odasının camı ve kapısı açıktı. Tam karşıdaki çalışma odasının balkon kapısı da açıktı. Ama bu gece yaprak kımıldamıyordu. Sıcak bir yandan, uyuyamamak diğer yandan Zühal’i iyice bunalttı. Kalktı. Balkona çıktı. Sağlığıma iyi gelmese de yarın yatak odama bir klima taktırmalıyım diye düşündü.

   Saat 02.00 sularıydı. Ortalık çok sessizdi. Evi, şehrin yüksek kesimlerinde bir semtte olduğundan balkondan şehrin bir bölümünü izlemek mümkün oluyordu. Gece ışıklarıyla daha güzel görünen bu manzaraya bakmayı seviyordu. Keşke biraz esinti olsaydı. Daralan ruhunu ve bedenini serinletseydi. Zuhal bu gece uyuyamayacağını anladı. İyi ki yarın cumartesi, ofise gitmeyeceğim yoksa ne yapardım diye geçirdi aklından.

   Ofise uykusuz gitmenin onu ne denli zorladığını iyi biliyordu. Bir aydır gecelerinin çoğunu uykusuz geçirmişti. Yaşadığı ihanete hala inanamıyordu. Belki de bu durumu kabullenemiyordu. Oysa kocaman bir gerçekti. Kâbus gibi üzerine çökmüştü. Acıyla kıvrandığı günler ve gecelerle dolu bir ay yaşamıştı. Daha nesini kabullenemiyordu. Sonunda onun da başına gelmişti. Ne garip, İnsan benim başıma gelmez diyor ama geliyor. Ne aptalmışım. Ne gözü körmüşüm, bir adama bu kadar güvenir mi diye düşündü. Mutfağa gidip sütü bol bir kahve yaptı. Buz gibi soğuk bir bardak su da alıp balkona döndü ve  koltuğuna oturdu. Gözü uzaklara dalarken, aklı da düşüncelere daldı.  

    Kocasına gözü kapalı güvenen kadınlardandı. Ama bir erkeğe bu kadar güvenilmeyeceğini yeni anlamıştı. Zuhal güzel, akıllı ve pek çok erkeğin rüyalarını süsleyecek çekicilikte bir kadındı. Başarılı bir iş hayatı vardı. Daha şimdiden şehrin tanınan ve çok iş yapan avukatlarından biri olmuştu. Meslekte 7. yılıydı. Üç yıl önce evlenmişti Mertle. Birbirlerine aşık olmuşlar, çok sevmişler ve evlenmişlerdi. Zuhal kocasının sevgisinden emindi. Onda aradığı her özellik vardı. Ruhları ve beyinleri birdi sanki. Ortak noktaları çoktu. Her şey uyum içindeydi.

   Mertin kendine ait küçük bir şirketi vardı. İhracat, ithalat işleri yapıyordu. Bakımlı, yakışıklı ve akıllı bir adamdı. Birçok kadının beraber olmak isteyeceği bir erkekti. Buna rağmen Zuhal kocasına güveniyordu. Çünkü kendine güvenen, kendi özelliklerini bilen bir kadındı. Üstelik Mert ona her zaman açık olmuş, dürüst davranmış, sevgisini cömertçe sunmuş, Zühalin kendisi için çok önemli olduğunu karısına hissettirmişti. Sürprizlerle dolu, düşünceli, özverili bir adamdı.

Zuhal bunları düşündükçe çıldıracak gibi oluyordu. Bu durumda nasıl kuşkulanacaktı, güvenmeyecekti Merte? Her şey yolunda gidiyordu. Şüphe doğuracak hiçbir açık vermemişti. Zuhal en çok buna üzüyordu. Kendisi gibi bir kadının aylarca enayi yerine konularak aldatılmasını sindiremiyordu. Fark edememiş olmayı kendine yediremiyordu ama kolay anlaşılacak bir ihanet yaşamadığını da biliyordu. Aldatmanın bir ucunda çok güvendiği kocası, diğer ucunda ise can dostum dediği arkadaşı Şeyma vardı.

   Şeyma ile lise yıllarında başlayan arkadaşlığı kısa süre sonra dostluğa dönüşmüş ve bir ay öncesine kadar sürmüştü. Şeyma, Zuhal için değerli ve özeldi. Önceleri ailesinin evinde, evlendikten sonraysa kendi evinde hep yakınında olmuştu. Yıllardır haftanın bir iki gününü Zühalin evinde geçirmişti. Yedikleri içtikleri birdi. Her şeyini hiç çekinmeden Şeyma ile paylaşırdı. Bu dostluk bağı nedeniyle Mert ve Şeyma arasında da yakın bir arkadaşlık oluşmuştu.

   Şeyma dört yıllık beraberliğin ardından bir ayrılık yaşamış ve acısını atlatmakta çok zorlanmıştı. Bu  dönemde Zuhal arkadaşını hiç yalnız bırakmayıp iyice sahiplenmişti. Kendisi mutluyken can dostunun acı çekmesine dayanamıyordu. Yanından hiç ayırmamıştı Şeyma’yı. Mertle gittiği her yere Şeyma’yı


  da götürmüştü. Buna tatiller de dâhildi. Hatta tatildeyken acil bir iş toplantısına katılması gerekince onlara,
Siz hiç keyfinizi bozmayın, ben gidip toplantıya katılırım, işim bitince dönerim” demişti. Güvendiği, çok sevdiği bu iki insanı baş başa bırakırken en küçük huzursuzluk bile duymamıştı. Ama Zuhal hemen değil üç gün sonra dönebilmişti yanlarına. Bu sürede olan olmuş, Mert ve Şeyma arsında bir ilişki başlamıştı. Tatil dönüşü, hiçbir açık vermeden ilişkilerine devam etmişlerdi. Zuhal durumu anlayıncaya kadar da 10 ay geçmişti.

   Bir kez daha gözyaşlarına boğularak kendine kızdı Zuhal. Nasıl bu kadar saf olabilmişti? Nasıl bir iyi niyetti bu? Büyükler boşuna dememişlerdi, “Ateşle barut yan yana durmaz ”diye. Ama o, kocasını ve kardeşi gibi gördüğü Şeyma’yı, kadın - erkek olarak düşünmemişti ki hiç. Onlar Zühal’in en yakınlarıydı. İkisine de güveni tamdı. Oysa bu iki insan Zühal’i aylarca aldatmışlardı. Üstelik onun evinde. İhanetin böylesi yenilir, yutulur gibi değildi. Acıyla kıvranırken, peki bu nasıl bir anlayışla başlamış olabilir, hiç mi vicdanları sızlamadı, hiç mi suçluluk duymadılar diye düşündü.

   Zuhal olayı öğrendiği andan itibaren ne Mert ve Şeyma ile konuşmuş ne de olay hakkında bilgi sahibi olmak istemişti. Bunu yapmayı gururuna yedirememişti. Tek bildiği 10 aydır birlikte olduklarıydı. Zaten hemen boşanmıştı. Yeni yeni sorguluyordu bu durumu. Mert’i düşündü, madem karısına olan sevgisi, arzusu bitmişti ilişki yaşayacak başka kadın mı yoktu? Ya Şeymaya ne demeliydi? Neredeyse çocukluk arkadaşıydılar. 15 yaşından beri bir aradaydılar. Bunu Zühal’e yapmasının nedeni ne olabilirdi? Aklı almıyordu.

   Balkonundan ışıklar içerisindeki şehir manzarasını izlerken, bu işin nedeni aşk olmalı dedi kendi kendine. Bunlar aşık oldular. Ama benim başıma böyle bir aşk gelseydi, ben can dostumun kocasıyla ilişki yaşamazdım dedi sesli olarak. Zuhal kocasından çok Şeymaya kızgındı. Kardeşi olarak gördüğü bu insanı asla affetmeyecekti. O kara geceyi düşündüğünde, Şeymanın da aynı acıyla yanmasını diledi içinden. Çünkü ihaneti öğrenme şekli çok acı olmuştu. O iğrenç gece, gözlerinde canlandı yeniden.

   Bir duruşma için iki günlüğüne İzmire gitmişti. Duruşmanın ertesi günü yeni bir dava için ilk görüşmeyi yapacak ve akşam uçağıyla geri dönecekti. Giderken Mert ona, “Bu iki gün sensiz nasıl geçecek? Çok özleyeceğim seni, beni böyle bırakıp gitmeni hiç sevmiyorum” demiş, Zuhal de kendini bir garip hissetmişti. İzmir’de girdiği duruşmadan sonra kalacağı otele giderken, ertesi gün görüşeceği kişinin asistanı arayıp, ani gelişen bir durum nedeniyle toplantının yarın yapılamayacağını bildirdiğinde çok sevinmişti. Hemen havaalanını aradı. Şanslıydı, ilk uçakta yer vardı. Kocasına sürpriz yapacaktı. Saat dokuz gibi evde olurdu. Zaten Mert de akşam erkeden eve geleceğini söylemişti. Kocası onu aniden karşısında görünce çok şaşıracak ve mutlu olacaktı.

    Zuhal tahmin ettiği saatte eve geldi. Kapıyı sessizce açıp içeri girdi. Salona baktı Mert yoktu ama yatak odasından ses geliyordu. Galiba kocası telefonla konuşuyordu. Koşar adım odaya yöneldi, canım bak ben geldim sürprizim nasıl ama? deyip, aralık olan kapıyı açtı. Mert ve Şeyma, Zühal

Aldatmak ve aldatılmak
in yatağındaydılar. Hayatı boyunca yaşadığı en büyük şoktu bu. Gözlerine inanamayıp bir kez daha baktı ve hiçbir şey söylemeden çantasını alıp evden çıktı.  

   Zuhal o eve bir daha ayak basmadı. Giysilerini ve özel eşyalarını, annesiyle kardeşi gidip aldılar. Kısa bir süre ailesiyle kaldı ve sonra şu anda oturduğu eve geçti. Çektiği acıyı ailesine göstermek, onları üzmek istemiyordu.

   Zuhal yaşadığı bu ihaneti ve acıyı bir şekilde aşacaktı. Ama geride kalan izler onu nasıl etkileyecekti, bunu bilemiyordu. Bir daha sevebilecek miydi, bir daha çok yakın bir kız arkadaşı olabilecek miydi? En önemlisi bir daha birilerine güvenebilecek miydi? Bu sorular kafasında dönüp dururken her yeni günün yeni bir başlangıç olduğunu düşündü. Acılar iz bıraksa bile zamanla közlenirdi. Bu ihanet de közlenecek ve Zuhal küllerinden yeniden doğacaktı. Biraz zamana ihtiyacı vardı, o kadar.

   Günün ilk ışıkları kendini gösterdiğinde hafif bir serinlik olmuştu havada. Zuhal ayağı kalkıp manzaraya bir kez daha baktı. Gözlerine bir ağırlık çökmüştü. Ağlamadan sonra gelen rahatlıkla belki biraz uyuyabileceğini düşündü ve tertemiz yatak odasına doğru yürüdü. İçini kaplayan farklı bir huzurla yatağına uzandı ve uykuya daldı.

Şadan Hergüner


8 Mart 2022 Salı

8 Mart Dünya Kadınlar Günü

  

   Bugün 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü. Uzun yıllar önce bir fabrikada çıkan yangında, haklarını almak için savaşan 120 kadının kapalı kalarak ölmesinin anısına adanmış bir gün. Günümüzde kadın haklarının savunulduğu, kadınların yere göğe sığındırılamadığı bir gün olarak kutlanıyor. Sembolik günlerin kutlanmasını doğru bulmayanlardan değilim. Yılda bir kez de olsa bu özel günlerin anlamına vurgu yapmak çok önemli. Ben 8 Mart tarihinin, emekçi kadınlar günü olarak anılmasını doğru bulmuyorum. Çünkü kadınlar çocukluklarından itibaren hayatlarının her alanında emek veren üretkenlerdir. Tıpkı erkekler gibi.

   Bence 8 Mart, Dünya Kadınlar Günü olarak anılmalı. Sadece profesyonel anlamda çalışan kadınlar

emekçi değildir. Evinin her türlü işini yapan, çocuk yetiştiren, eş olan, alışverişe çıkan, yokluk içinde bile çocuğunu doyurmak için büyük özveride bulunan kadınlar da emekçidir. Kısacası kadın hayatının her döneminde çalışmak ve emek vermek zorundadır. Emekliye ayrılan evli erkekler ev işi yapmak zorunda olmasa da kadının ev işlerinden emekli olması gibi bir durum söz konusu değildir.

   Benim bugün altını çizmek istediğim tek şey, kadına uygulanan şiddet ve vahşet. Ülkemizde son yıllarda kadına uygulanan şiddete, kadın ölümlerine, koca vahşetlerine, kadını kendine köle etmeyi hak sayan erkeklere dikkat çekmek istiyorum. Kadınlar erkeklerin hükmedeceği,

amaçları doğrultusunda kullanabilecekleri varlıklar değil.

    Erkek çocuk annesi olan kadınlara önemli bir görev düşüyor. Çocuklarını vicdanlı, kadına ve topluma saygılı, hak yemeyen, her türlü şiddete karşı duran, kadın - erkek eşitliğine inanan bireyler olarak yetiştirmeliler. Aksi halde sorunlu ve saygısız yetişkinler olmalarına fırsat tanırlar.  

Günce Yazarı

5 Mart 2022 Cumartesi

Maskeler Fora

  

Gözümüz aydın. Covid bulaşma riskini en aza indirgeyen maske takma zorunluluğu kalktı artık. Zaten bir süredir “maske de neymiş, bana bir şey olmaz” diyen cengâver insanlarımız maske takmıyorlardı. Bu arada aşı karşıtlarını da unutamayalım. “Beni aşı olmaya ikna edeceklerine, aşılı olanları izole etsinler” diyen kişilerle bile karşılaştım. HES kodu işi de bitmiş. Buna üzüldüm işte. Daha 8 ay boyunca geçerli olan bir HES kodum vardı, çok yazık oldu doğrusu. “Güleriz ağlanacak halimize” durumundayız. Okuldan mezun olan gençlerin keplerini attıkları gibi hep birlikte maskelerimizi fırlatıp, Covid19 ve varyantlarından kurtulmamızı kutluyoruz. Bu işi de başarıyla bitirdik çünkü.  

   Maske takmak sadece bizi değil, karşı tarafı da koruyan bir önlem. Japonya başta olmak üzere birçok

Uzak Doğu ülkesinde insanlar, pandemiden önce de grip ve nezleye karşı önlem amaçlı maske takıyordu. Çünkü onlar içsel ve zihinsel gelişim açısından oldukça bilinçli. Hem kendilerini hem karşılarında ki insanları korumayı önceliyorlar. Başkalarına zarar vermek istemiyorlar. Gerçi onların da yeni kuşakları batının etkisiyle yozlaşmış durumda ama geleneksel öğretiden gelenler, insan haklarına saygılı olmaya devam ediyor.

   Pandemi üçüncü yılının içinde ve devam ediyor. Dünyada olduğu gibi ülkemizde her gün yüzlerce insan Covid nedeniyle hayatını kaybediyor. Resmi rakamlar bile ciddi boyutlarda. Bazı uzmanlar bu sayılardan çok daha fazla ölüm yaşandığını söylüyor. Böyle bir dönemde önlem almamak ve hastalık yokmuş gibi davranmak çok korkutucu bir durum. Aşılama ve test sayısının düştüğünü de göz önünde bulundurursak, kendi başımızın çaresine bakmak zorunda olduğumuzu anlarız.

   Ben, Covid19 ve varyantları olumlu yönde mutasyona uğrayana kadar maske takmaya, fiziksel mesafemi korumaya devam edeceğim. Aşılarımı yaptırdım ama %100 koruma sağlayan bir aşı geliştirilene kadar maske, mesafe ve hijyen önlemlerini asla hayatımdan çıkarmayacağım. Akıl, mantık ve bilimsel veri üçlüsünü hayatımın düsturu yapmaya devam edeceğim.   

 Günce Yazarı

3 Mart 2022 Perşembe

TV Dizileri Psikopat Karakterlerle Doldu

   Dr. Gülseren Buğdaycıoğlu’nun kitaplarından uyarlanan TV dizileri ile başlayan ruh hastası

Mahkum 
karakterler furyası, tüm kanalların dizilerine sıçradı. Fox TV’nin Mahkûm ve yeni başlayan Son Nefesime Kadar dizilerinde, Show TV’nin Oğlum ve Baba dizilerinde birer psikopat ya da sosyopat karakter yer alıyor. Ruh hastası karakterlerle dolu malum dizilerden sonra çıta biraz daha yükseldi, psikopat ve sosyopat karakterler boy göstermeye başladı. “İzleniyor o halde daha kallavisini yapalım” mantığıyla yola çıkan yapımcılar ve televizyon kanalları, izleyici profillerini hiç düşünmeden hareket ediyor gibi. Mafya, ağa ve entrika dizilerinin ardından şimdi gündemde psikopatların verdiği zararlar var. Ne güzel değil mi?

   Toplumun önemli bir kesiminin tek eğlencesi televizyondaki dizileri yetişkinler kadar çocuklar ve ergenler de izliyor. Zaten pek çok nedenle kötü olan genel ruh halimiz, bu tip dizilerle biraz daha kötüleşiyor. Şiddet eğilimli çocuklara, gençlere ve yetişkinlere yeni ufuklar açıyor, yeni hedefler gösteriyor. Bu içeriklere sahip diziler,” hayatın gerçeği bu” düşüncesini savunuyor olabilir ama bana göre tamamen izlenme oranlarını artırmak için yapılıyor. Çünkü reyting oranı düşük olanlar hemen yayından kaldırılıyor. Ben bu zihniyeti hiç doğru bulmuyor ve kınıyorum.

     Bütün bu olumsuz özellikler dizilerin ve filmlerin içerisinde yer alabilir ama etkileme oranları en aza

indirilerek verilmesi çok daha doğru bir yaklaşım olur. Dizi ve film konusunda oldukça seçici bir izleyici olduğum için az sayıda yapımı izleyebiliyorum. Bu aralar internet ortamından seçerek izlemeyi televizyona tercih ediyorum ne yazık ki. Televizyon dizileri arasında beğenerek izlediğim iki yapım var. Yargı ve Aziz! Bu dizliler diğer saydıklarıma oranla çok daha masum kalıyor çünkü.  

Günce Yazarı

Yargı

1 Mart 2022 Salı

Bugün 1 Mart: Baharın İlk Günü

  

Hava soğuk olmaya devam etse de bugün 1 Mart 2022 yani baharın ilk günü. Bahar mevsimi; yenilenme, tazelenme ve enerjik olma dönemi olarak bilinir. Çoğumuz ilkbahar mevsimi başladığında yeni hedefler belirleriz. Baharla birlikte kendimizi daha kararlı ve eyleme geçmeye hazır hissederiz. Doğanın üzerimizdeki etkisi inkâr edilemeyecek kadar belirgindir. Özellikle nisan ve mayıs ayı geldiğinde, havalar iyice ısınmaya ve güneş kendini göstermeye başladığında içimiz kıpır kıpır olur. Olumsuz dış etkenler olsa bile doğayla uyumlu olarak biz de canlanırız.

  İnsan öyle mükemmel yaratılmış bir varlık ki, muhteşem uyumlu yapısına şaşırmamak elde değil. Tüm güçlüklerin ortasında bile kendisini korumayı bilir. Dünyada savaşlar yaşanırken, ülkemizde ekonomik açmazlar varken ve ailemizde birçok sorun yaşanırken bile kendimizi savunmak, korumak için elimizden geleni yaparız. Üstelik bunları istemsizce yaparız. Beynimiz bize zarar veren anılarımızı siler ve unutmamızı sağlar. Karnımız acıktığında yiyecek bir şeyler bulmak için harekete geçeriz. En zor günlerde ortama uyum sağlamayı başarabiliriz. Yapamayacağım dediğimiz işlerin üstesinden geliriz. Çünkü biz, her durumda ayakta kalma ve hayatını sürdürme içgüdüsüyle yaratılmış canlılarız.

 

Şundan eminim ki benim gibi sizin de etrafınızda birçok olumsuz olay yaşanıyor. Umudunuz zedeleniyor, azminiz azalıyor ve hayal kırıklığı yaşıyorsunuz. Ama unutmayın bugün baharın ilk günü. Tazelenmenin, umutları yeniden yeşertmenin ve harekete geçmenin tam zamanı… Kendimizi şöyle bir silkeleyip, toparlanmanın, yeni hedefler koyup eyleme geçmenin vakti gelmedi mi? Hayat, eylemlerimizle vardır. Oturduğumuz yerden hiçbir şeye sahip olamayız ve hayatı kaçırırız. Hepimizin daha iyi bir yaşam için yapabileceği pek çok şey var. Yeter ki yapmak isteyelim. O güç içimizde mevcut!  

Günce Yazarı