Çok çekingen, sıkılgan bir çocuktum. İnsanlara, olaylara
temkinli yaklaşırdım. Anne ve babamın tembihlediği her şeye uyardım. Annem “bugün
hava soğuk, teneffüste bahçeye çıkma” derse, çıkmazdım.
Sessiz, sakin, laf söz
dinler bir çocuktum anlayacağınız. Bu durum yüksek öğrenimden sonra iş hayatına
atılınca biraz değişti tabi. Hafiften cazgırlaşıp, tuttuğunu koparır hale
geldim. Hayat özellikle de iş hayatı insanı ister istemez değiştiriyor. Ama şunu
söyleyeyim; saygılı, etliye sütlüye çok karışmayan, kavga gürültü sevmeyen, gerektiğinde
sessiz kalmayı bilen yanım hep kaldı. Çekingenliğimi epeyce kırdım fakat hiçbir
zaman yırtık bir tip olmadım. Yani hamurunuz neyse, pişerken sadece hamlığı
gidiyor. Özü aynı kalıyor. Yaşamın getirdiği deneyimlerle yaklaşımlarınızı
değiştiriyor, kendinizi gidişata göre törpülüyorsunuz.
Anne baba sözü dinlemek iyidir. Onları kaybettiğinizde
kendinizi huzurlu hissedersiniz. Vallahi dinlemediğim zamanlarım olmadı değil
ama karşı çıkmazdım. “Tamam, yaparım” derdim hiç olmazsa onları üzmezdim.
Anneciğim bana “senin bu huyunu seviyorum, dediğimi yapmasan bile peki anne
istediğin gibi yaparım diyorsun ya, mutlu oluyorum” derdi. Ah, hey gidi günler hey. Keşke annem ve babam
benimle kalsaydı da ben her dediklerini eksiksiz yapsaydım. Ama çocukken,
ergenken ve yetişkinken de anne ve babalarımızı kırıyor, üzüyoruz. Bu da işin
doğasından geliyor sanırım.
Deneyim denen şey yaptığımız hatalardan
öğrendiklerimizdir.
Günce Yazarı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder