16 Haziran 2016 Perşembe

YALNIZ GELDİK YALNIZ GİDECEĞİZ


Artık iyice anladım ki insanın en iyi dostu, kendisidir. Ne kadar yakın arkadaşlıklar, dostluklar kursa da bir yerde ayrı düşme vardır. Büyük fedakârlıklar görse, yardımlar ve paylaşımlar olsa da bir nokta var ki, uyum kayboluveriyor. Çünkü herkes farklı bir birey! Ben o değilim, o da ben değil. Empati de bir yere kadar…
Zaten insan aslında hep yalnızdır. Annemin karnından dünyaya çıkarken o yolda yalnızdım. Diğer dünyaya giden yolda da yalnız olacağım. Etrafımda bir dolu insan varken kendimi yalnız hissettiğim anlarım o kadar çok ki. Tüm kararlarımı alırken birilerine danışsam da sonunda kendi irademle karar verdim. Seçimlerimi kendi aklımla yaptım. Hayatın her anında tek başıma sorumluluk aldım. Evet, birileri yardım etti, destek çıktı, yön vermeye çalıştı ama yine de kendim karar verdim ve yaptım. Bence Yaratan bize akıl ve irade verirken yalnız olmayı da öğretmiş. Bizi buna göre yaratmış. Yalnız geldik, yalnız yaşıyoruz ve yalnız gideceğiz. Aksi halde seçimlerimizden, eylemlerimizden ve kararlarımızdan nasıl sorumlu tutulacağız ki?


Hayatımızın başından sonuna kadar çevremizde olan tüm insanlar, olaylar yaşam sınavımızın soru parçacıkları. Onlarla sınanıyoruz. Hem ayakta kalmayı hem deneyim kazanmayı, onlarla sağlıyoruz. Kısacası aslında biz her zaman tek başınayız.


Günce Yazarı 

15 Haziran 2016 Çarşamba

KALABALIK AİLE SOFRALARI

Sevgili güncem bugüne ait yazacak kayda değer bir şey yok. Ben de çocukluğuma gitmek istiyorum. Bir anı geliyor aklıma. Sekiz yaş civarlarındaydım sanırım. Büyük teyzemin evinde toplandığımız bir yaz günüydü. Herhalde yaz tatiline denk gelen günlerdendi. Teyzeler, kuzenler, dayımlar herkes oradaydı ve akşam yemeği hazırlıkları yapılıyordu. 
Biz çocuklar da mutfakta büyüklere yardım ediyorduk hesapta. Birer patates elimizde onları soymaya çalışıyorduk. Benden birkaç yaş küçük bir kız kuzenim vardır. O zamanlar epeyce yaramaz ve erkek çocuğu gibi hareketli bir şeydi. Felaket küfür ederdi. Bense küfür falan bilmez, söylediklerini duydukça annemin yanına koşup “anne bak neler diyor bana” derdim. Ah işte çocukluk…  Kuzenciğim erkek çocuklarıyla arkadaşlık edip, oynamaktan mıdır nedir pek bir yaramazdı.

Neyse yemek hazırlıkları sürerken ne oldu tam hatırlamıyorum kuzenimle bir inatlaşma başladı aramızda. Birden bana dönüp “bu patatesi kafana atarım” demeye başladı. Teyzemler ve büyük kuzenler araya girmeye çalıştıysa da ben de altta kalmayıp “atamazsın “ dedim. Atarım, atamazsın derken o kocaman patates birden kafamda patladı. Ah ne canım yandı anlatamam. Gerisi nasıl gelişti hatırlamıyorum ama kafamın acısı hala taze.


Zilli kuzenim ve ben yaşlarımız büyüdükçe çok yakın dost olduk. Bu anı da aramızda hep konuşuldu. Hala keyifle anlatır, “patatesi nasıl kafana fırlatmıştım” diye. Arkasından da kahkahayı basar. Hey gidi günler hey.
Teyzemin evi tek katlı ve büyük bahçesi olan bir evdi. O bahçede uzun bir sofra kurulur, nefis yemekler yenirdi. Meyve ağaçlarından taze kirazlar toplar yerdik. Kalabalık aile yemeklerinin, iftarların tadı bir başkaydı. Uzun yaz gecelerinde bahçe ışıklandırılır ve saatler süren yemekler, sohbetler devam ederdi.  Keşke yine yaşayabilsek o günleri…


Günce Yazarı

13 Haziran 2016 Pazartesi

EFLATUN (PLATON) DER Kİ

Platon(Eflatun) Kimdir?

 
(M.Ö. 427 - M.Ö. 347) Platon Arapçada P harfinin olmamasından dolayı Arap dünyasında Eflatun olarak anılmaktadır. Çok önemli bir Antik/Klasik Yunan filozofu olduğu gibi, matematikçi, felsefi diyaloglar yazarı ve Batı dünyasındaki ilk yüksek öğretim kurumu olan Atina Akademisinin kurucusuydu. Bu akademi aynı zamandan günümüzdeki modern üniversite oluşumunun başlangıcı olarak kabul edilir.

Platon, akıl hocası Sokrat (Socrates) ve öğrencisi Aristo (Aristotle) ile birlikte, doğal felsefe, bilim ve Batı felsefesinin temellerini attı. Eflatun, aslında Socrates'in öğrencisiydi. Socrates'in düşüncelerinden olduğu kadar öğretmeninin adalete uymayan öldürülmesinden de etkilenmişti. Geniş omuzları ve atletik yapısı nedeniyle,
Yunanca Platon (geniş göğüslü) lakabı ile anıldı ve tanındı.

Eflatun'dan bazı sözler;

-          Kötülüklerin ilki ve en büyüğü, haksızlıkların cezasız kalmasıdır.

-          Bir insanın akıllı olmasına bir şey dediğimiz yok. Yeter ki; aklını başkalarına kabul ettirmeye çalışmasın.

-          Kötülüğün yolu yakındır kolay ulaşılır ona. İyiliğin önüne ise alın teri ve vicdanı koymuştur Tanrı.

-       
-         İnsanoğlu, bilgeliği sevenler siyasi gücü ellerine alana kadar veya siyasi gücü ellerinde tutanlar bilgeliği sevene kadar problemlerin bittiğini görmeyecek.

-          Politika ile uğraşmayacak kadar akıllı olanlar, aptal olanlar tarafından yönetilerek cezalandırılırlar.


          





12 Haziran 2016 Pazar

ZAMANLA DEĞİŞMEK

Eskiden hiç ilgi duymadığım şeylere şimdilerde ilgi duyar oldum her nedense. Açıkçası bunu merak etmiyor değilim. Galiba sürekli yaptıklarından, hobilerinden sıkılıyor insan bir zaman sonra. Değişim arıyor. Belki yaş aldıkça zevkler değişiyor. Tek düze olan alışkanlıklar sıkıyor. Farklı bir şeyler öğrenmek ve yapmak istiyor. Ya da bunların hepsi birden oluyor.

Eskiden pazarlara gitmek işime gelmezdi. Marketten kolayca alır eve gelirdim. Ama şimdi gidiyorum. Kalabalık rahatsız etse de daha taze ve bol çeşit bulma imkânı var. Köyden gelen ürünleri özellikle buluyor ve alıyorum. Gerçi onlar da ne kadar organik bilmiyoruz ama en azından beklememiş oluyorlar.
Yine daha önceleri el işleri yapmaya hiç ilgi duymamışken, duyar oldum. Kendi tasarladığım ve süslediğim bir dolu küçük hediyelik objeler yaptım. Vallahi internetten tığ işi yapmayı bile öğrendim. Çok sancılı ve acılı geçirdiğim sürecime ilaç oldu bu işler.


Önceleri daha çok televizyon seyrederdim, şimdi tahammül edemiyorum. Haber ve sinema filmleri izliyorum, bir iki de dizi. Zaten hangi diziyi beğensem yayından kalkar. Böyle de garip bir durum.
Yani insan zamanla değişiyor. Olumlu yöndeki değişimler güzel de Allah olumsuz değişimlerden korusun.


Günce Yazarı

11 Haziran 2016 Cumartesi

BAŞIMI ALIP GİTME İSTEĞİM VAR

Ah GÜNCEM, çıksak seninle şöyle uzak diyarlarda dolaşsak gezgin misali, kimsenin tanımadığı bilmediği yerlerde ne güzel olur. İnsan bazen gözden de gönülden de ırak olmak ister. Kendi başına bir şeyler yapmak, hiçbir şeyden haberdar olmamak ister. İç sesine kulak verip, yüreğiyle yol almak ister. İşte ben de şu aralar bunu istiyorum. Bilmediğim diyarlara yelken açmak, hiç yapamadığım şeyleri yapmak. Etrafımda ne varsa hepsinden uzaklaşmak. Ölümleri, yıkılan ve dökülenleri, kana doyamayan canavarları hiç duymamak istiyorum. Artık çok sıkıldım.

Mesela şöyle göl manzaralı ahşaptan yapılmış bir doğa evinde kalsak. İnternet olmasın, televizyon olmasın dünyada neler olmuş duymayalım. Hiç olmazsa bir hafta kadar… Vallahi o bile yeter tazelenmeye, güç kazanmaya. Doğa insana iyi gelir. Yemyeşil ağaçlar, çiçekler, kuşlar ve börtü böcek sesleri… Hele de benim gibi her şeyle dertlenip, üzülen bir insana ilaç gibi gelir. Her ne kadar “artık çok üzülmeyeceğim bazı şeylere” desem de elimde değil, haksızlıklara tahammül edemiyorum. Bu da korku, endişe bozukluğu yaşamama neden oluyor.


Nasıl yaparım bilmem ama biraz uzaklaşma zamanı geldi. Biliyorum bu düzen aynen devam edecek. İyi olmasını beklemek biraz salaklık fakat kendimize güç kazandırmak mümkün?  Şimdi alıp başımı gitme zamanı…

Günce Yazarı