Sevgili güncem bugüne ait yazacak kayda değer bir şey yok. Ben
de çocukluğuma gitmek istiyorum. Bir anı geliyor aklıma. Sekiz yaş
civarlarındaydım sanırım. Büyük teyzemin evinde toplandığımız bir yaz günüydü. Herhalde
yaz tatiline denk gelen günlerdendi. Teyzeler, kuzenler, dayımlar herkes
oradaydı ve akşam yemeği hazırlıkları yapılıyordu.
Biz çocuklar da mutfakta
büyüklere yardım ediyorduk hesapta. Birer patates elimizde onları soymaya
çalışıyorduk. Benden birkaç yaş küçük bir kız kuzenim vardır. O zamanlar epeyce
yaramaz ve erkek çocuğu gibi hareketli bir şeydi. Felaket küfür ederdi. Bense küfür
falan bilmez, söylediklerini duydukça annemin yanına koşup “anne bak neler
diyor bana” derdim. Ah işte çocukluk… Kuzenciğim
erkek çocuklarıyla arkadaşlık edip, oynamaktan mıdır nedir pek bir yaramazdı.
Neyse yemek hazırlıkları sürerken ne oldu tam hatırlamıyorum
kuzenimle bir inatlaşma başladı aramızda. Birden bana dönüp “bu patatesi kafana
atarım” demeye başladı. Teyzemler ve büyük kuzenler araya girmeye çalıştıysa da
ben de altta kalmayıp “atamazsın “ dedim. Atarım, atamazsın derken o kocaman
patates birden kafamda patladı. Ah ne canım yandı anlatamam. Gerisi nasıl
gelişti hatırlamıyorum ama kafamın acısı hala taze.
Zilli kuzenim ve ben yaşlarımız büyüdükçe çok yakın dost
olduk. Bu anı da aramızda hep konuşuldu. Hala keyifle anlatır, “patatesi nasıl
kafana fırlatmıştım” diye. Arkasından da kahkahayı basar. Hey gidi günler hey.
Teyzemin evi tek katlı ve büyük bahçesi olan bir evdi. O bahçede
uzun bir sofra kurulur, nefis yemekler yenirdi. Meyve ağaçlarından taze
kirazlar toplar yerdik. Kalabalık aile yemeklerinin, iftarların tadı bir
başkaydı. Uzun yaz gecelerinde bahçe ışıklandırılır ve saatler süren yemekler,
sohbetler devam ederdi. Keşke yine
yaşayabilsek o günleri…
Günce Yazarı