17 Haziran 2016 Cuma

BETERİN BETERİ VAR

Nedendir bilmem insan hep kendi dertlerinin dünyanın en büyük dertleri olduğunu düşünür. Galiba bu doğamızda var. Enine boyuna düşününce, etrafı gözlemleyince anlarız ki öyle değil. Ne zor hayatlar vardır, ne kadar çaresiz insanlar vardır, biz onlara kıyasla çok iyi durumdayızdır. “Beterin beteri vardır” sözü o zaman devreye girer. Belki de halimize şükrederiz.

İnsan yapısı gereği biraz bencildir. Dünya etrafında dönüyor gibi düşünür. Bundan kurtulanlar, dünyada ne
olup bitiyor diye bakanlar, başka yaşamları gözlemleyenler daha huzurlu olmayı başaranlardır.
Yaptığı işi sevmeyen, biraz maddi sıkıntı çeken insanla, gece gündüz şiddet gören, kocası tarafından satılan kadının sıkıntısı aynı mıdır? Çöp tenekelerinden yiyecek toplayanla, çocuğunu özel okula göndererek parası olmadığı için üzülen aynı mıdır? Sakat bir çocuğa sahip olmakla, çocuğuna yeterince çok kıyafet alamamak aynı sıkıntı mıdır?


Halimize şükretmeyi bilmemiz, paylaşabildiğimiz her şeyi paylaşmamız, başkalarına manevi ve maddi yardımlar yapmamız bizi daha huzurlu ve mutlu yapar. Bir yarayı sarmak, birçok derde çare olmaktır.


Günce Yazarı

16 Haziran 2016 Perşembe

YALNIZ GELDİK YALNIZ GİDECEĞİZ


Artık iyice anladım ki insanın en iyi dostu, kendisidir. Ne kadar yakın arkadaşlıklar, dostluklar kursa da bir yerde ayrı düşme vardır. Büyük fedakârlıklar görse, yardımlar ve paylaşımlar olsa da bir nokta var ki, uyum kayboluveriyor. Çünkü herkes farklı bir birey! Ben o değilim, o da ben değil. Empati de bir yere kadar…
Zaten insan aslında hep yalnızdır. Annemin karnından dünyaya çıkarken o yolda yalnızdım. Diğer dünyaya giden yolda da yalnız olacağım. Etrafımda bir dolu insan varken kendimi yalnız hissettiğim anlarım o kadar çok ki. Tüm kararlarımı alırken birilerine danışsam da sonunda kendi irademle karar verdim. Seçimlerimi kendi aklımla yaptım. Hayatın her anında tek başıma sorumluluk aldım. Evet, birileri yardım etti, destek çıktı, yön vermeye çalıştı ama yine de kendim karar verdim ve yaptım. Bence Yaratan bize akıl ve irade verirken yalnız olmayı da öğretmiş. Bizi buna göre yaratmış. Yalnız geldik, yalnız yaşıyoruz ve yalnız gideceğiz. Aksi halde seçimlerimizden, eylemlerimizden ve kararlarımızdan nasıl sorumlu tutulacağız ki?


Hayatımızın başından sonuna kadar çevremizde olan tüm insanlar, olaylar yaşam sınavımızın soru parçacıkları. Onlarla sınanıyoruz. Hem ayakta kalmayı hem deneyim kazanmayı, onlarla sağlıyoruz. Kısacası aslında biz her zaman tek başınayız.


Günce Yazarı 

15 Haziran 2016 Çarşamba

KALABALIK AİLE SOFRALARI

Sevgili güncem bugüne ait yazacak kayda değer bir şey yok. Ben de çocukluğuma gitmek istiyorum. Bir anı geliyor aklıma. Sekiz yaş civarlarındaydım sanırım. Büyük teyzemin evinde toplandığımız bir yaz günüydü. Herhalde yaz tatiline denk gelen günlerdendi. Teyzeler, kuzenler, dayımlar herkes oradaydı ve akşam yemeği hazırlıkları yapılıyordu. 
Biz çocuklar da mutfakta büyüklere yardım ediyorduk hesapta. Birer patates elimizde onları soymaya çalışıyorduk. Benden birkaç yaş küçük bir kız kuzenim vardır. O zamanlar epeyce yaramaz ve erkek çocuğu gibi hareketli bir şeydi. Felaket küfür ederdi. Bense küfür falan bilmez, söylediklerini duydukça annemin yanına koşup “anne bak neler diyor bana” derdim. Ah işte çocukluk…  Kuzenciğim erkek çocuklarıyla arkadaşlık edip, oynamaktan mıdır nedir pek bir yaramazdı.

Neyse yemek hazırlıkları sürerken ne oldu tam hatırlamıyorum kuzenimle bir inatlaşma başladı aramızda. Birden bana dönüp “bu patatesi kafana atarım” demeye başladı. Teyzemler ve büyük kuzenler araya girmeye çalıştıysa da ben de altta kalmayıp “atamazsın “ dedim. Atarım, atamazsın derken o kocaman patates birden kafamda patladı. Ah ne canım yandı anlatamam. Gerisi nasıl gelişti hatırlamıyorum ama kafamın acısı hala taze.


Zilli kuzenim ve ben yaşlarımız büyüdükçe çok yakın dost olduk. Bu anı da aramızda hep konuşuldu. Hala keyifle anlatır, “patatesi nasıl kafana fırlatmıştım” diye. Arkasından da kahkahayı basar. Hey gidi günler hey.
Teyzemin evi tek katlı ve büyük bahçesi olan bir evdi. O bahçede uzun bir sofra kurulur, nefis yemekler yenirdi. Meyve ağaçlarından taze kirazlar toplar yerdik. Kalabalık aile yemeklerinin, iftarların tadı bir başkaydı. Uzun yaz gecelerinde bahçe ışıklandırılır ve saatler süren yemekler, sohbetler devam ederdi.  Keşke yine yaşayabilsek o günleri…


Günce Yazarı

13 Haziran 2016 Pazartesi

EFLATUN (PLATON) DER Kİ

Platon(Eflatun) Kimdir?

 
(M.Ö. 427 - M.Ö. 347) Platon Arapçada P harfinin olmamasından dolayı Arap dünyasında Eflatun olarak anılmaktadır. Çok önemli bir Antik/Klasik Yunan filozofu olduğu gibi, matematikçi, felsefi diyaloglar yazarı ve Batı dünyasındaki ilk yüksek öğretim kurumu olan Atina Akademisinin kurucusuydu. Bu akademi aynı zamandan günümüzdeki modern üniversite oluşumunun başlangıcı olarak kabul edilir.

Platon, akıl hocası Sokrat (Socrates) ve öğrencisi Aristo (Aristotle) ile birlikte, doğal felsefe, bilim ve Batı felsefesinin temellerini attı. Eflatun, aslında Socrates'in öğrencisiydi. Socrates'in düşüncelerinden olduğu kadar öğretmeninin adalete uymayan öldürülmesinden de etkilenmişti. Geniş omuzları ve atletik yapısı nedeniyle,
Yunanca Platon (geniş göğüslü) lakabı ile anıldı ve tanındı.

Eflatun'dan bazı sözler;

-          Kötülüklerin ilki ve en büyüğü, haksızlıkların cezasız kalmasıdır.

-          Bir insanın akıllı olmasına bir şey dediğimiz yok. Yeter ki; aklını başkalarına kabul ettirmeye çalışmasın.

-          Kötülüğün yolu yakındır kolay ulaşılır ona. İyiliğin önüne ise alın teri ve vicdanı koymuştur Tanrı.

-       
-         İnsanoğlu, bilgeliği sevenler siyasi gücü ellerine alana kadar veya siyasi gücü ellerinde tutanlar bilgeliği sevene kadar problemlerin bittiğini görmeyecek.

-          Politika ile uğraşmayacak kadar akıllı olanlar, aptal olanlar tarafından yönetilerek cezalandırılırlar.