13 Mayıs 2016 Cuma

GÜNÜN ÖĞRETTİĞİ

İktidar Hırsı


Arkadaşlar bugün kayda değer bir şey yaşamadım. O nedenle geceden kalan bir kıssadan hissem var. Muhteşem Yüzyıl dizisinin Kanuni’yi anlatan serisini seyretmediğimden kusur kaldım diye, Kösem serisini izleyim dedim bu yıl. Pek televizyon seyretmem de. Seyreylediklerim azdır. Bu arada neyi seyredecek, beğenecek olsam genel beğeniye uymadığından kalkar yayından. Muhteşem Kösem’i de pek beğenerek izlemediğimden midir nedir devam ediyor.


Hırs, iktidar, güç adına yapılan kıyımları görmek çok canımı yakıyor. Bebeklerin bile canına kıyan bir saltanat anlayışı taşıyan süreçten geliyor olmak da beni üzüyor. Nasıl bir vicdansızlıktır bu yapılanlar? Yüzyıllar boyunca sürmüş. Sadece Osmanlı’da değil tabi tüm imparatorluklarda var bu. Adına sultan denen Ermeni, Rum, Rus, İtalyan hatunlar yönetmişler Osmanlıyı. Geceki bölümde;  bu hırsla aklını bozmuş, ne soydan olduğunu bilmediğim bir DEVŞİRME sultan, aklını yitirmiş oğlunu tahtta oturtmak için öz kızının canına kıyılmasına izin veriyordu. Bunlar gerçekler…

Kime kalmış bu dünya nimetleri anlamıyorum ki? Ölünce girdiğin yer 2 metrelik bir çukur. Bir de Allah inancı taşıyan insansan yaptığın yanlışların bedelinin hesabını verme durumu var. Bence bu tarz insanlar, inanç taşımayanlar. Taşısalar bu kadar acımasız olamazlar. Allah hepimizi inançlı gözüken, inançsızlardan korusun.

Halime şükürler olsun. Hiç kimseye bile isteye zarar vermedim. Bunun ne önemli bir değer olduğunu gece seyrettiklerimden sonra bir kez daha öğrendim. “Canlarımız, eylemlerimizin esiridir.” Bu gerçeği iyice öğrendim.  

Günce Yazarı



DENGE MESELESİ

Hiç uyuyamadığım bir gece ve gündüzün ardından gelen gece, 9 saat uyuyunca, kalktığımda sersem sepelek dolandım ortalıklarda. Ne önemli bir durumdur şu uykuyu düzenli uyuma işi. Öyle bir sistemle yaratılmışız ki, metabolizma bir şaştı mı toparlanmak zaman alıyor. Bugünden pek hayır yok bana sanki. Eee ne yapayım kahvenin üstüne oturup biraz yazayım bari dedim. Şu anda bir kuruma bağlı çalışmadığım, özgür ruhlu çalışan olduğum için halime de şükrettim tabi. Uykusuz ya da düzeni şaşmış vaziyette işe gittiğim zamanları düşününce,  yaşadığım rahatlık tam bir lüks oluyor. Lükslerime şükürler olsun.

Dışarıda lodosun sıkı sıkı estiği sıcak bir hava var. O da serseme çeviriyor insanı. Doğanın dengesi şaştı bir kez. O taparlar mı kendini bilemiyorum ama bir soğuk gün, bir sıcak gün döngüsünü yaz, kış yaşar olduk neredeyse. Dışarı çıkıp biraz market alışverişi yapmam lazım. Şu boğazımızı doyurma işi de ne menem iştir. Aldığın hemen tükenir yenisini alman gerekir. Allah eksikliğini göstermesin.

Almak deyince aklıma canım annemin her şeyi yedekleme tedbiri geldi. Tüm yiyecek maddeleri yedekli olurdu evimizde. Olur ya birden biterse, dışarı çıkıp alamazsam ya da param olmazsa gibi düşüncelerle, tüketim süreçlerine uygun yedeklerdi yiyeyecekleri.  Eskilerin anlayışı buydu zaten bizlere pek yansımasa da tedbiri elden bırakmamak. Böyle dedim ama ben de pek tedbirliyimdir. Uyarım annemin öğrettiğine,  onun kadar olmasa da kötü gün malzemem, üç beş kuruş param olur hep. 

Annelerimiz kiloyla, onların anneleri tenekelerle, bizlerse taneyle alıyoruz ne alacaksak. Zaman öyle… Evlerimiz hap kadar, nereye yığacaksın stok malzemeyi. Hangi paralarla alacaksın bir yıllık ihtiyacını. Bizler günlük yaşar olduk, onlar gibi uzun vadeli alışveriş yapamayız ki! O dönemlerin huzurunu bolluğunu ve bereketini bizden sonrakiler ancak yazılı bilgilerde bulabilecekler.

Ay nereden geldim bu konuya anlamadım vallahi. Düzenim şaştı, biraz endazem kaydı ya bugün, bunlar çıkıverdi kalemimden. Ah pardon ya klavyemden tabi ki…


Günce Yazarı

12 Mayıs 2016 Perşembe

YANAN ODUN KOKUSU

Arkadaşımla iki doğasever olarak oturduk doğanın içine kurulmuş bir mekâna ve dertleştik biraz kahvelerimizi içerken. Geçmişten, günümüzden ve geleceğe bırakacağımız izlerden konuştuk. İşte tam o anda mekânın doğal fırınından yanan odunun kokusu geldi burnuma ve çocukluğuma gidiverdim. Bayılırım o kokuya. Duyduğum her yerde uzanır anılarım, geçmişin en güzel zamanlarına.

Anneannemin Rumlardan kalan büyük bir evi vardı. Çok severdim o evde olmayı. Kocaman odalar, mahzen dedikleri büyük bir ardiye odası, yeşil bir bahçesi, ağaçları, çiçekleri, küçücük bir süs havuzu, bir de kuyusu vardı. Büyük yatak odasının içinde gömme dolap gibi yapılmış banyosu vardı. Bayramlarda giderdik ve kalabalık bir aile olarak hep birlikte olurduk. Biz çocuklar dağılırdık evin her yerine. Anneannem kuzine denen sobada odun ateşinde yemekler yapardı bizlere. Evlatlarına ve torunlarına eşsiz lezzetler sunardı. Hepimizin neyi sevdiğini gayet iyi bilirdi. Ne muhteşem bir kadındı.  


İşte yanan odun kokusu beni o günlere götürdü ve ne kadar güzel bir evde ne kadar mutlu ve huzurlu anlar yaşadığımı hatırladım. Sonra sordum kendime, “neden eskinin huzuru, temizliği günümüzün kolaylıklarına karşı daha evladır?” diye.


Günce Yazarı

GÜNÜN ÖĞRETTİĞİ

Sevdiklerimizle birlikte olmanın, onlara zaman ayırıp, paylaşımlar yapmanın ne kadar gerekli ve ruhsal anlamda doyurucu olduğunu yoğun olarak hissettim bugün

Uzun zamandır evlerine gidemediğim arkadaşım ve dünya tatlısı annesine gittim. Keyifli bir yemek yedik, sohbetler ettik. Hasret giderdik. Epey birikmiş lafımız, sözümüz varmış meğer.

Geç bir saatte yataklarımıza gömüldük ama nedendir bilinmez hiç birimiz doğru düzgün uyuyamadık. Sabaha yakın saatlerde sırayla dolandık evin içinde. Sonrada mutfakta arkadaşımla bir araya geldik sabahın dört buçuğunda. Yani uykusuz bir gece oldu. Varsın olsun. Önemli olan birlikte olmamız, lafımızı ve sevgimizi o güzel yemek masasına katık etmemizdi.

Sevdiklerimize, dostlarımıza, arkadaşlarımıza ve akrabalarımıza zaman ayırmak, unutmamak çok güzel ve huzurluymuş. Bir kez daha öğrendim.


Günce Yazarı