Arkadaşımla iki doğasever olarak oturduk doğanın içine kurulmuş
bir mekâna ve dertleştik biraz kahvelerimizi içerken. Geçmişten, günümüzden ve geleceğe bırakacağımız
izlerden konuştuk. İşte tam o anda mekânın doğal fırınından yanan odunun kokusu
geldi burnuma ve çocukluğuma gidiverdim. Bayılırım o kokuya. Duyduğum her yerde uzanır anılarım, geçmişin en güzel zamanlarına.
Anneannemin Rumlardan kalan büyük bir evi vardı. Çok severdim o evde olmayı.
Kocaman odalar, mahzen dedikleri büyük bir ardiye odası, yeşil bir bahçesi,
ağaçları, çiçekleri, küçücük bir süs havuzu, bir de kuyusu vardı. Büyük yatak odasının
içinde gömme dolap gibi yapılmış banyosu vardı. Bayramlarda giderdik ve
kalabalık bir aile olarak hep birlikte olurduk. Biz çocuklar dağılırdık evin
her yerine. Anneannem kuzine denen sobada odun ateşinde yemekler yapardı
bizlere. Evlatlarına ve torunlarına eşsiz lezzetler sunardı. Hepimizin neyi sevdiğini gayet iyi bilirdi. Ne muhteşem bir kadındı.
İşte yanan odun
kokusu beni o günlere götürdü ve ne kadar güzel bir evde ne kadar mutlu ve
huzurlu anlar yaşadığımı hatırladım. Sonra sordum kendime, “neden eskinin
huzuru, temizliği günümüzün kolaylıklarına karşı daha evladır?” diye.
Günce
Yazarı