Sevgili
Güncem, seni çok özledim! Uzun bir aradan sonra yazabiliyorum. Seni ihmal
ettiğimin farkındayım. Ama o kadar çok yazılacak yazı, o kadar çok iş güç vardı
ki, sana zaman kalmadı. Şimdi diyorsun ki bunlar tam 4 aylık bir süreyi mi
aldı? Haklısın tabi, işin içinde biraz ihmal durumu da yok değil…
Biliyorsun
bir roman çalışması yapıyorum. O işe epey bir zaman ayırmam gerekti, sonra iş
olarak yazdığım makale ve içerikler oldukça yoğundu… Gerçi biliyorum, sen
bunlara biraz mazeret gözüyle bakıyorsun ama ne yapayım insan doğası bu,
kendini haklı çıkarmaya çalışır hep. Şu aralar biraz rahatlamış durumdayım ve
sana da uğrayayım dedim.
Okuduğum
son romanda şöyle bir söz vardı. “Yaşlılık,
anılarınla yaşadığın bir yerdir.” Bunun için gençken güzel anıları
yaratacak şekilde yaşa.” Bayıldım bu söze. Ne kadar gerçekçi bir anlayış… Gençlik
yılları tüketilirken hiç düşünülmez bu durum. Ama yaş kemale ermeye başlanınca,
“Ah gençliğimi nasıl da boşa harcamışım,” diyeler çok olur. Gençliğin ve
yetişkinliğin değerini bilerek yaşayanlar sanırım çok daha mutlu yaşlılar
oluyorlar. Güzel anılar ve deneyimler biriktirmiş olduklarından, onları başkalarıyla
ve torunlarıyla paylaşırken huzur duyuyorlar.
Benim
yaşama yaklaşımıma çok uyan bir söz bu. Ne kadar üretken ve paylaşımcı işler
yaparsam, o kadar güzel ve iyi olaylarla karşılaşacağıma inandım her zaman. Bilgim
dâhil her şeyimin paylaştıkça çoğaldığını, iyi niyetle ürettiklerimin bana
iyiliklerle geri döndüğünü gördüm. Benim de güzel anılarım oldu, acı olanların
yanında. Ama hayat da bu değil mi zaten? Biraz acı, biraz tatlı biraz da
tatsız, tuzsuz. O halde yapılacak en doğru iş, yaşlandıkça acı olan anıları
unutmak, güzel olanlara ise sıkıca tutunmak.
Günce Yazarı