Merhaba sevgili okurlar. Bundan sonra kaleme aldığım kendi hikayelerimi "Yaşamdan Hikayeler" sayfası yerine, burada ana sayfada yayınlayacağım. İşte ilki geliyor!
Saat 02.00 sularıydı.
Ortalık çok sessizdi. Evi, şehrin yüksek kesimlerinde bir semtte olduğundan
balkondan şehrin bir bölümünü izlemek mümkün oluyordu. Gece ışıklarıyla daha
güzel görünen bu manzaraya bakmayı seviyordu. Keşke biraz esinti olsaydı.
Daralan ruhunu ve bedenini serinletseydi. Zuhal bu gece uyuyamayacağını anladı.
İyi ki yarın cumartesi, ofise gitmeyeceğim yoksa ne yapardım diye geçirdi
aklından.
Kocasına gözü kapalı güvenen kadınlardandı. Ama
bir erkeğe bu kadar güvenilmeyeceğini yeni anlamıştı. Zuhal güzel, akıllı ve
pek çok erkeğin rüyalarını süsleyecek çekicilikte bir kadındı. Başarılı bir iş
hayatı vardı. Daha şimdiden şehrin tanınan ve çok iş yapan avukatlarından biri
olmuştu. Meslekte 7. yılıydı. Üç yıl önce evlenmişti Mert’le.
Birbirlerine aşık olmuşlar, çok sevmişler ve evlenmişlerdi. Zuhal kocasının
sevgisinden emindi. Onda aradığı her özellik vardı. Ruhları ve beyinleri birdi
sanki. Ortak noktaları çoktu. Her şey uyum içindeydi.
Mert’in kendine ait küçük bir şirketi vardı. İhracat, ithalat işleri yapıyordu. Bakımlı, yakışıklı ve akıllı bir adamdı. Birçok kadının beraber olmak isteyeceği bir erkekti. Buna rağmen Zuhal kocasına güveniyordu. Çünkü kendine güvenen, kendi özelliklerini bilen bir kadındı. Üstelik Mert ona her zaman açık olmuş, dürüst davranmış, sevgisini cömertçe sunmuş, Zühal’in kendisi için çok önemli olduğunu karısına hissettirmişti. Sürprizlerle dolu, düşünceli, özverili bir adamdı.
Zuhal bunları düşündükçe çıldıracak gibi oluyordu. Bu durumda nasıl kuşkulanacaktı, güvenmeyecekti Mert’e? Her şey yolunda gidiyordu. Şüphe doğuracak hiçbir açık vermemişti. Zuhal en çok buna üzüyordu. Kendisi gibi bir kadının aylarca enayi yerine konularak aldatılmasını sindiremiyordu. Fark edememiş olmayı kendine yediremiyordu ama kolay anlaşılacak bir ihanet yaşamadığını da biliyordu. Aldatmanın bir ucunda çok güvendiği kocası, diğer ucunda ise can dostum dediği arkadaşı Şeyma vardı.
Şeyma ile
lise yıllarında başlayan arkadaşlığı kısa süre sonra dostluğa dönüşmüş ve bir
ay öncesine kadar sürmüştü. Şeyma, Zuhal için değerli ve özeldi. Önceleri
ailesinin evinde, evlendikten sonraysa kendi evinde hep yakınında olmuştu.
Yıllardır haftanın bir iki gününü Zühal’in
evinde geçirmişti. Yedikleri içtikleri birdi. Her şeyini hiç çekinmeden Şeyma
ile paylaşırdı. Bu dostluk bağı nedeniyle Mert ve Şeyma arasında da yakın bir
arkadaşlık oluşmuştu.
Şeyma dört yıllık beraberliğin ardından bir ayrılık yaşamış ve acısını atlatmakta çok zorlanmıştı. Bu dönemde Zuhal arkadaşını hiç yalnız bırakmayıp iyice sahiplenmişti. Kendisi mutluyken can dostunun acı çekmesine dayanamıyordu. Yanından hiç ayırmamıştı Şeyma’yı. Mert’le gittiği her yere Şeyma’yı
da götürmüştü. Buna tatiller de dâhildi. Hatta tatildeyken acil bir iş toplantısına katılması gerekince onlara, “Siz hiç keyfinizi bozmayın, ben gidip toplantıya katılırım, işim bitince dönerim” demişti. Güvendiği, çok sevdiği bu iki insanı baş başa bırakırken en küçük huzursuzluk bile duymamıştı. Ama Zuhal hemen değil üç gün sonra dönebilmişti yanlarına. Bu sürede olan olmuş, Mert ve Şeyma arsında bir ilişki başlamıştı. Tatil dönüşü, hiçbir açık vermeden ilişkilerine devam etmişlerdi. Zuhal durumu anlayıncaya kadar da 10 ay geçmişti.
Bir kez daha
gözyaşlarına boğularak kendine kızdı Zuhal. Nasıl bu kadar saf olabilmişti?
Nasıl bir iyi niyetti bu? Büyükler boşuna dememişlerdi, “Ateşle barut yan yana durmaz
”diye. Ama o, kocasını ve kardeşi gibi gördüğü Şeyma’yı, kadın - erkek olarak
düşünmemişti ki hiç. Onlar Zühal’in en yakınlarıydı. İkisine de güveni tamdı.
Oysa bu iki insan Zühal’i aylarca aldatmışlardı. Üstelik onun evinde. İhanetin
böylesi yenilir, yutulur gibi değildi. Acıyla kıvranırken, peki bu nasıl bir
anlayışla başlamış olabilir, hiç mi vicdanları sızlamadı, hiç mi suçluluk
duymadılar diye düşündü.
Zuhal olayı öğrendiği andan itibaren ne Mert ve Şeyma ile konuşmuş ne de olay hakkında bilgi sahibi olmak istemişti. Bunu yapmayı gururuna yedirememişti. Tek bildiği 10 aydır birlikte olduklarıydı. Zaten hemen boşanmıştı. Yeni yeni sorguluyordu bu durumu. Mert’i düşündü, madem karısına olan sevgisi, arzusu bitmişti ilişki yaşayacak başka kadın mı yoktu? Ya Şeyma’ya ne demeliydi? Neredeyse çocukluk arkadaşıydılar. 15 yaşından beri bir aradaydılar. Bunu Zühal’e yapmasının nedeni ne olabilirdi? Aklı almıyordu.
Balkonundan ışıklar içerisindeki şehir manzarasını izlerken, bu işin nedeni aşk olmalı dedi kendi kendine. Bunlar aşık oldular. Ama benim başıma böyle bir aşk gelseydi, ben can dostumun kocasıyla ilişki yaşamazdım dedi sesli olarak. Zuhal kocasından çok Şeyma’ya kızgındı. Kardeşi olarak gördüğü bu insanı asla affetmeyecekti. O kara geceyi düşündüğünde, Şeyma’nın da aynı acıyla yanmasını diledi içinden. Çünkü ihaneti öğrenme şekli çok acı olmuştu. O iğrenç gece, gözlerinde canlandı yeniden.
Bir duruşma
için iki günlüğüne İzmir’e gitmişti. Duruşmanın
ertesi günü yeni bir dava için ilk görüşmeyi yapacak ve akşam uçağıyla geri dönecekti.
Giderken Mert ona, “Bu iki gün sensiz nasıl geçecek? Çok özleyeceğim seni, beni
böyle bırakıp gitmeni hiç sevmiyorum” demiş, Zuhal de kendini bir garip
hissetmişti. İzmir’de girdiği duruşmadan sonra kalacağı otele giderken, ertesi
gün görüşeceği kişinin asistanı arayıp, ani gelişen bir durum nedeniyle
toplantının yarın yapılamayacağını bildirdiğinde çok sevinmişti. Hemen
havaalanını aradı. Şanslıydı, ilk uçakta yer vardı. Kocasına sürpriz yapacaktı.
Saat dokuz gibi evde olurdu. Zaten Mert de akşam erkeden eve geleceğini
söylemişti. Kocası onu aniden karşısında görünce çok şaşıracak ve mutlu
olacaktı.
Zuhal tahmin ettiği saatte eve geldi. Kapıyı
sessizce açıp içeri girdi. Salona baktı Mert yoktu ama yatak odasından ses
geliyordu. Galiba kocası telefonla konuşuyordu. Koşar adım odaya yöneldi, canım
bak ben geldim sürprizim nasıl ama? deyip, aralık olan kapıyı açtı. Mert ve
Şeyma, Zühal
’in yatağındaydılar. Hayatı boyunca
yaşadığı en büyük şoktu bu. Gözlerine inanamayıp bir kez daha baktı ve hiçbir
şey söylemeden çantasını alıp evden çıktı. Aldatmak ve aldatılmak
Zuhal o eve
bir daha ayak basmadı. Giysilerini ve özel eşyalarını, annesiyle kardeşi gidip
aldılar. Kısa bir süre ailesiyle kaldı ve sonra şu anda oturduğu eve geçti.
Çektiği acıyı ailesine göstermek, onları üzmek istemiyordu.
Zuhal yaşadığı bu ihaneti ve acıyı bir şekilde aşacaktı. Ama geride kalan izler onu nasıl etkileyecekti, bunu bilemiyordu. Bir daha sevebilecek miydi, bir daha çok yakın bir kız arkadaşı olabilecek miydi? En önemlisi bir daha birilerine güvenebilecek miydi? Bu sorular kafasında dönüp dururken her yeni günün yeni bir başlangıç olduğunu düşündü. Acılar iz bıraksa bile zamanla közlenirdi. Bu ihanet de közlenecek ve Zuhal küllerinden yeniden doğacaktı. Biraz zamana ihtiyacı vardı, o kadar.
Günün ilk ışıkları kendini gösterdiğinde hafif bir serinlik olmuştu havada. Zuhal ayağı kalkıp manzaraya bir kez daha baktı. Gözlerine bir ağırlık çökmüştü. Ağlamadan sonra gelen rahatlıkla belki biraz uyuyabileceğini düşündü ve tertemiz yatak odasına doğru yürüdü. İçini kaplayan farklı bir huzurla yatağına uzandı ve uykuya daldı.
Şadan
Hergüner