30 Haziran 2016 Perşembe

İNSANLIK YOK OLDU

Sevgili güncem içimden cıvıl cıvıl şeyler yazmak geliyor ama yazmaktan utanıyorum. Etrafım bu kadar acı doluyken nasıl yazayım? Nereye baksam şiddet, kan, ölüm var. Ne zaman bu kadar acımasız, inançsız, nefret dolu bir insanlık oluştu diye düşünüyorum. Sonra aklıma tarih bilgileri, okuduğum kitaplar geliyor bakıyorum ki insanlığın başlangıcından beri var bu durum. Sadece gelişen teknoloji ve acımasızlıkla boyutları genişlemiş, şiddeti ve etkileri artmış.
Her tarafından ölüm, nefret, vahşet fışkıran bir ülkede, dünyada yaşar olduk. Sözüm ona din uğruna yaşanan
dinsizlikler, inançsızlıklar diz boyu. Dünyayı elinde tutmak isteyen bir takım güçlerin elindeki terör örgütleri, yeni silah tipi olmuş çıkmış. Ne amaçla kullanıldıklarından bir haber insanlar kobay olmuş. Sadece yakıp yıkıyor sonra da kendilerini öldürüyorlar.                                                                                         Onları kullananlar güçlerine güç katıyor.

Yalnız terör mü? İnsanlar da çıldırmış. Herkesin elinde bir silah var. Aklına eseni öldürüyor. Yollar maganda dolu. Adamlar eski sevgililerini, boşanmak isteyen eşlerini katlediyor. Neden ortalıkta bu kadar çok silah bulunuyor? Neden cezalar yeterli değil? Anlamıyorum. Neden bu düzenin iyiye dönüşmesi için çaba gösterilmeyip, hırsların peşinde koşuluyor bunu da anlamıyorum? Gerçek manevi değerler yok oldu. İnsanlık, insanlık dışılık oldu. Ve ne yazık ki bunlar olağan oldu. Çok yazık…


                                                                               Günce Yazarı

28 Haziran 2016 Salı

YAZARLIK ZOR ZANAAT

Şu yazma işi aslında hiç kolay değil. Daha doğrusu ilk başlangıcı yapma işi zor. Bazen tıkanıp kalıyorum. Ekranımda beyaz bir word belgesi karşılıklı bakışıyoruz epey bir süre. Aynen şimdi olduğu gibi…  Ama ilk cümleyi bulduğum an gerisi akıp geliyor bir yerlerden. Ah o ilk cümle ne de nazlı oluyor bazen.

İlham denen duygu farklı bir şey? Ne zaman gelir belli olmaz. Eğer kafanda bir kurgu yoksa araştırmaya ve bir konuya dayalı yazmıyorsan beklemek zorundasın ilham hazretlerini. Ne zaman teşrif edecek diye? Artık onun keyfine kalmıştır işin. Bazen kıyamaz sana şöyle bir
hissettirir kendini, bir iki kelam yollar bir yerlerden. Bazen sular seller gibi akar yüreğine bazen de aman ne halin varsa gör şimdi meşgulüm der, uğramaz semtine. Eee tek yazan sen misin kardeşim? Diğerlerinin hakkı yok mu ilham hazretleriyle haşır neşir olmaya? Ver elbet… Hep sana gelecek değil ya?

Ama benim yazmanın dışında da işlerim var. Dediğim gibi 4 gün sonra eve dönüş var. Kardeşimin evinde tamamlamam gereken bir dolu işim var. Şimdi oturup saatlerce ilham hazretlerini bekleyecek zamanım yok, ne yapalım? Bugünlük de bunlar dökülsün klavyemden GÜNCEM’e. Yarına Allah Kerim.


Günce Yazarı

27 Haziran 2016 Pazartesi

DOĞADA OLMAYI ÖZLEDİM


Ah günceciğim yaklaşık bir aydır eve tıkılı yaşamak zorunda kaldığımdan olsa gerek pek bir doğada olma isteğim var içimde. Zaten artık deniz tatili falan sevmiyorum. Ağaçlar, ormanlar, yeşillikler, nehir ve göller bir de otantik kasabalar, köyler daha bir ilgimi çekiyor. Ne o öyle yıllarca gidip tatil köylerine tıkılıp kaldık? Gezip görmek lazım…Doğada ruhunu temizleyip dinlendirmek lazım… Ya da benim isteğim bu artık.

Gözünün gördüğü her yerin yemyeşil olduğu bir manzaraya uyanmak, balkonunda çay, kahve keyfi yapmak
ne muhteşem bir duygu benim için. Sonra çıkacak dolaşacaksın etrafta. Gölün ya da nehrin kıyısında oturup, soluklanacak düşüncelere dalacaksın. Ruhun huzura yolculuk yaparken, bedenin oksijen ziyafeti çekecek. Kuşların, böceklerin seslerini dinleyecekin. Cıvıl cvıl…

Yanında kafa dengi, sevdiğin insanların olursa daha da güzel olur. Böyle yerlerde hem dinlenir hem de hesaplaşırsın kendinle. Ne yaptım, nereye gidiyorum, beni ne bekliyor? Bir de bakarsın ki temiz havada, cevaplar bir bir gelmiş aklına. İlham diz boyu yani… Doğada olmak iyidir. Arındırır, temizler insanı.

Üretken oluverirsin, için enerji dolar. Temiz duygular hücum eder yüreğine. Tazelenir, yenilenirsin. Çiçeğe, yeşile dokunursun, akıp gider olumsuz duygular üzerinden. Pozitif düşünmeye, coşmaya başlarsın. Taşar içinden güzel duygular ya kaleme ya da telefona sarılır dökersin içini, dökmek istediğine. Güzeldir doğada olmak hem de çok güzel…


Günce Yazarı

26 Haziran 2016 Pazar

ANNEANNEMİN BAHÇELERİ

Sevgili güncem sana daha öncede anneannemin o büyük Rum evi ile ilgili bir şeyler yazmıştım. Bugün de yazmak istiyorum zira yine çocukluğum geçti yüreğimden. Sana söylediğim gibi büyük odaları kapıları olan eski taş bir binaydı. Ön tarafında bir bahçesi vardı. Süs havuzu ve kuyusu da. Cumhuriyetin kurulmasından sonra ki dönemlerde Rumlar evlerini satıp Yunanistan’a göç etmişler ya işte bu ev de öyle geçmiş bizimkilere. Hatta evi satanlar daha sonra ziyarete gelmişler ve kuyunun etrafında pek bir dolanmışlar. Rivayet odur ki giderlerken kuyuya altın saklamışlar. Çok konuşulurdu bu aile içinde. Rahmetli dayıcığım epey bir uğraştı kuyuyla, içinden altın çıkar diye ama sonuç alamadı. Hey gidi günler hey…

Evin mahzen diye adlandırılan en arka tarafında ardiye vari bir odası vardı. 
Büyüktü. İçinde kesilmiş odunlar, kömür ve kullanılmayan eşyalar dururdu. Dışarı açılan bir kapısı vardı ki, ancak birkaç kez çıkmışımdır büyük kuzenlerimle dışarı. Kırsal bir bahçe gibiydi arkası. Çayır gibi bir yer düşün. Tam da bu resimde olduğu gibi… Büyük kuzenlerimle orada bazı otlar toplamıştım. Adı labadaydı. Ondan yemek yapılırmış. Anneannem bize yapardı. Ispanak gibi bir şey. Bir daha hiç labada yemeği yemedim. Çocukluğumun yemeği olarak kaldı. Aklıma gelmişken pazarlarda falan rastlarsam alıp yapayım bari. Kapının önünde bahçeye açılan yerde piknik yapardık, derme çatma masamızda. Çocuklar için bulunmaz nimetti bu ortam. Ben bir şehir veledi olduğumdan pek bir güzel gelirdi bana.

Eve ait anılarım içinde mutfaktaki tel dolap da var. İlk kez gördüğümde çok beğenmiştim. Kışlık konserveler, reçeller, salçalar vardı içinde. Ahşaptan yapılmış, üst kısmı cam yerine telle kaplanmış çekmeceleri de olan bir dolap. Ne güzeldi. Keşke şu an evim uygun olsa da bir tel dolap yaptırsam. Bayılırım eskinin güzelliklerine.

Vallahi Allah kısmet eder de hayalimde ki köy evine sahip olursam ilk yaptıracağım özel eşyam bir tel dolap olacak. Umut ediyorum, çünkü umut olmadan yaşanmaz. Umut bizi hayata bağlar, yüreklendirir, amaç sahibi yapar. Allah’a şükürler olsun ki bizi umut etme eylemi ile yaratmış. Yoksa hayat hiç çekilmez olurmuş.


Günce Yazarı

25 Haziran 2016 Cumartesi

YİNE YOLLAR GÖRÜNDÜ BANA

Sevgili güncem, sayılı günler çabuk geçermiş. Kendi evimden çıkalı tam bir ay oldu, sanki geçen hafta yollara revan olmuşum gibi geliyor oysa. Şimdi de dönüş vaktine az kaldı. Haftaya bugün inşallah eve dönüş var. Kardeşim de gelecek benimle. Bayramda benim evimde olacağız. Epeyce yorucu ve tek düze geçse de bir ayın nasıl geçtiğini anlamadım. İnsan kuş misali, bir gün orada bir gün burada…  Bir de bakarsın ki, insan ömrünün sonunda.

Geriye dönüp baktığımda nasıl geçti bunca zaman diyorum? Daha dün gibi ilkokula başladığım günlerim. Gözümü açtım, kapadım lise bitmiş. Yüksek okula başlamışım sonra iş hayatı. Bir dolu farklı meslekle uğraşmışım, iyi bir iş kariyeri yapmışım. İyi insan olmak için uğraştığım yıllar, su gibi akmış hayatımdan. Anamı, babamı toprağa vermişim. Annem ani, babam beklenen bir sonla gitmiş benden. Şimdi ise bugündeyim. Sanki ununu elemiş, eleğini asmış gibi bir ruh haline girmişim. Oysa yaşlı değilim,  peki neden böyle hissediyorum? Sanırım ölüm ayrılığının acıları, ülkenin sürekli çıkmaza ilerlemesi böyle hissettiriyor bana.


Benim için yolun sonu ne zamandır? Bu bilgi sadece yaratanda ben bilmiyorum ama yollar sürekli var olacak onu biliyorum. Yaşam boyunca bir yola çıkıp, görevi tamamlayıp, sonra başka bir yola çıkıyoruz. İşte ben bu yolculukları güzel ve anlamlı kılmak için uğraşıyorum hepsi bu…


Günce Yazarı

23 Haziran 2016 Perşembe

HAYATA BİR İZ BIRAKMAK

Doğuyoruz, yaşıyoruz, ölüyoruz. Kimimiz dolu dolu, kimimiz eksik, kimimiz boş yaşıyoruz. Bir şekilde yaşıyoruz işte. Oysa yaşam çok anlamlı bir şey!  Zorlukları, kolaylıkları, acıları ve güzellikleri var. Bizi yaşamın bu konumlarına hazırlayan ebeveynlerimiz varsa şanslıyız demektir. Yoksa yanmışız. Her şeyi kendimiz öğrenmek, yapmak zorundayız. Belki bu daha anlamlıdır. Kim bilir?

Her alanda aile içi eğitimin iyi verildiği çocukların, daha sağlıklı yetişkinler oldukları kaçınılmaz bir gerçektir. Rol modelleriniz iyi ise yaşam daha kolay olur. Eğitimli anne ve babaların çocukları olmak güzeldir. Onların hayata bıraktıkları izler; sağlıklı çocuklar yani yetişkinlerdir. Dünyaya getirilip, sokağa kendi haline bırakılanların durumu ortadır.

Hepimiz yaşama bir iz bırakırız aslında. İyi ya da kötü... Önemli olan güzelliklerle anılmaktır. Arkanda iyi bir eser bırakmaktır. Yaşama hayrı dokunmuş insan olmaktır. İyi evlatlar, yazılı eserler, insanlığa faydası olacak dikili taşlar, bilgiler, araştırmalar, buluşlar, maddi ve manevi yardımlar gibi…


Profesör Yaşar Nuri Öztürk, hayata anlamlı izler bırakanlardan biriydi. Sayısız konferanslar, elliye yakın kitap, tonlarca bilgi paylaşımı bıraktı. Misyonunu tamamladı ve ebedi dünyaya göçtü. Dünyaca tanınan bir din bilim adamı, araştırmacı, yazar, hukukçu ve aydın insandı. İnsanlığa hizmet etti. Korkmadan doğru bildiği gerçekleri söyledi. Çok sevildi, çok da yerildi. Ama yılmadı.

Ben onun sayesinde dinimin güzelliklerini, inceliklerini öğrendim. Benim gibi milyarlar da ondan öğrendi. Çok özel ve anlamlı bir günde Hakkın Rahmetine kavuştu. Doğduğu günde ve Ramazan ayında! Ruhu şad olsun. Nurlar içinde huzurla yatsın. Görevini tamamlamış, hayata iz bırakmış bir Allah kulu olarak.


Günce Yazarı

21 Haziran 2016 Salı

SICAKTA KÖYLÜ PAZARINDAN ALIŞVERİŞ

Birden ısınan hava uzun zamandır Haziran ayında görmediğimiz sıcakları yaşatmaya başladı. Bu kadar sıcak Haziran ayını sadece çocukluk yıllarımdan anımsıyorum. Ya da bana öyle geliyor. En çok açık havada çalışan insanlara üzülüyorum. Yoğun sıcağın altında fiziksel güç harcayıp da çalışmak çok zor! Bir de oruç tutuyorlarsa iyice zor… Bu konumda çalışanlar için aklıma geldikçe güç kuvvet dileyerek dua ederim. Allah yardımcıları olsun.

Dün köylü pazarına gittim. İnsanlar bu sıcakta tezgâhlarının
başında pestilleri çıkmış vaziyette ürünlerini satıyorlar, müşteriler de ellerinde torbalar, çantalar kan ter içinde alışveriş yapıyorlardı. Ama ürünler sabah tarladan toplanıp geldiği için pek bir güzeldi. Küçücük patlıcanlar ( sülale boyu olan bol hormonlulardan değil yani), küçük yapraklı gerçek maydanozlar, taze fasulye, kabak, bezelye ve bamya aldım. Hepsi tarla ürünü… Tohumu nasıldır bilmem ama en azından beklememiş tazecik ürünlerdi. O da bir şeydir dedim.  Patates ve soğanlar da çok tazeydi. Aldım onlardan da. Marketten aldıklarım aynı lezzette olmuyorlar.  Domatesi sevdiğimden kim seçtirirse onu bulup bolca aldım. Pazarda fiyatlar biraz daha iyi. Ama köylülerin tarla ürünleri birazcık fiyatlı. Varsın olsun sonuçta daha dayanıklı oluyorlar.

Pazardayken aklıma anneciğimle, 12 yaşlarımda ve oruç tutarken gittiğimiz o sıcak ve uzun günlerdeki pazar alışverişleri geldi. Hiç acıkmazdım ama susuzluk yok mu? İşte o iftar saatine kadar beni çok zorlardı. Dilim damağım kurur, ah bir an önce iftar olsa diye beklerdim. Bu nedenden midir nedir sıcakta dışarıda olup oruçlu olanlara hep dua eder, kolaylık dilerim.


Günce Yazarı

19 Haziran 2016 Pazar

BABASIZ BABALAR GÜNÜ

Uzun bir aradan sonra bugün geç uyandım. Biraz uykusuzluk çekiyorum. Az uykuların üzerine çok uyumak da insanı sersem ediyor. Uyuşuk bir halde dolanıyorsunuz. Şu aralar günlerim birbirinin aynı olarak seyrediyor. Kardeşimin evindeyim. Ara ara onun evine gelip, yardım etmem, çekip çevirmem, düzene sokmam gerekiyor. Kardeşlik görevi yani…  Bu durum tek düze günleri yaşamaya sebep oluyor.  İnsanın düzeni değişince dengesi de değişiyor. Uyum sağlamak zor oluyor. Evini, yatağını, günlük düzenini arıyorsun. Ben şu aralar o durumlardayım. Ama manevi amaçlı işler için burada olduğumdan, mutluyum da.
İnsanın bir kardeşinin olması güzel bir şey. Kızsak da, söylensek de bir
bütünüz biz.
Annemin ve babamın bana bıraktıkları en büyük miras. Kardeşim aynı zamanda boşanmış bir baba. Allah bağışlarsa bir oğlu var. Üniversitede ilk yılını tamamlamak üzere, diş hekimi olacak inşallah. Bugün babalar günü ve bizim babamız 1,5 yıl önce ebediyete göçtü. Son nefesini teslim ederken iki evladı olarak başındaydık çok acı bir andı. Onsuz geçireceğimiz 2. Babalar günü bugün.

Ben kardeşimin nezdinde babalar gününü kutlamak için güzel bir iftar yemeği hazırlayacağım. Babam pasta severdi ama kardeşim çukurlatalı puding sever o nedenle puding yapacağım ve beraber hem onun hem babamızın gününü kutlayacağız. Allah babacığımıza rahmetler eylesin, nurlar içinde yatırsın. Tam bir İstanbul beyefendisi ve sorumluluk sahibi bir babaydı. Biraz höt höttü ama mükemmel insandı. Güzel babam huzur içinde ol.


Günce Yazarı

18 Haziran 2016 Cumartesi

MODERN KÖY YAŞAMI

Bugün biraz hayallere dalma havasındayım. Hayaller olmazsa yaşama tutunmak zorlaşır. Ne yalan söyleyeyim, uçuk kaçık olmayan pek çok hayalimi de gerçekleştirdim. Hayaller insana amaç olur, gerçekleştirmek için uğraşırsan. Buna inandım ve öyle yaptım hep. İstedim, hayal ettim,  uğraştım ve azıcık ucundan bile olsa gerçekleşti.

Bir süredir hayallerimi süsleyen, çok istediğim bir yaşam var. Artık modern şehir hayatından sıkıldım. Koşuşturmalardan, yaşamı tüketen hırslardan, her yerde şiddet görmekten bıktım. Sakin, temiz, güzel insanların imece usulü yaşadıkları doğal bir yaşam istiyorum. Modern bir köyde, doğanın içinde, kirlenmemiş bir ortamda ve insanlarla birlikte olmak istiyorum. Tıpkı bu köy gibi bir yerde ömrümün kalanı, ne kadarsa yaşamak istiyorum. Burası İtalya’da bir Türk köyü!  Muhteşem görünüyor. Buna benzer bir yer hayal ediyorum. Tabi bir de köy evi…
Evim mütevazı, çiçekler ve yeşillikler içinde, bahçeli, ahşaptan yapılmış bir ev olmalı. Bahçe işleri öğrenip,
toprakla haşır neşir olmak istiyorum. O bahçede çaylar, kahveler içeceğimiz, yemekler yiyeceğimiz dostlarımla güzel zamanlar geçirmek, hep yazmak istediğim kitabımı kaleme almak istiyorum. Bilgilerimi ve deneyimlerimi paylaşacağım küçük toplantılar yapmak istiyorum. Özellikle kız çocuklarına birikimlerimi aktarmak istiyorum. Buradaki yaşamımı GÜNCEM üzerinden tüm dünyaya yayınlamak istiyorum. Çok şey mi istiyorum acaba?

Hayatımı bugüne kadar, birilerine katkı sağlayacak şeyler yapmaya çalışarak yaşadım. Benim misyonum bu. Koşulsuz paylaşmak. Bu hayalim gerçekleşir mi tam bilemiyorum. Biraz da maddi imkânlara bağlı çünkü! Ama yapmak için uğraşacağım. Belki Allah yine bana yardım eder ve diğer hayallerim gibi bunu da gerçekleştirebilirim. Kim bilir?


Günce Yazarı

17 Haziran 2016 Cuma

BETERİN BETERİ VAR

Nedendir bilmem insan hep kendi dertlerinin dünyanın en büyük dertleri olduğunu düşünür. Galiba bu doğamızda var. Enine boyuna düşününce, etrafı gözlemleyince anlarız ki öyle değil. Ne zor hayatlar vardır, ne kadar çaresiz insanlar vardır, biz onlara kıyasla çok iyi durumdayızdır. “Beterin beteri vardır” sözü o zaman devreye girer. Belki de halimize şükrederiz.

İnsan yapısı gereği biraz bencildir. Dünya etrafında dönüyor gibi düşünür. Bundan kurtulanlar, dünyada ne
olup bitiyor diye bakanlar, başka yaşamları gözlemleyenler daha huzurlu olmayı başaranlardır.
Yaptığı işi sevmeyen, biraz maddi sıkıntı çeken insanla, gece gündüz şiddet gören, kocası tarafından satılan kadının sıkıntısı aynı mıdır? Çöp tenekelerinden yiyecek toplayanla, çocuğunu özel okula göndererek parası olmadığı için üzülen aynı mıdır? Sakat bir çocuğa sahip olmakla, çocuğuna yeterince çok kıyafet alamamak aynı sıkıntı mıdır?


Halimize şükretmeyi bilmemiz, paylaşabildiğimiz her şeyi paylaşmamız, başkalarına manevi ve maddi yardımlar yapmamız bizi daha huzurlu ve mutlu yapar. Bir yarayı sarmak, birçok derde çare olmaktır.


Günce Yazarı

16 Haziran 2016 Perşembe

YALNIZ GELDİK YALNIZ GİDECEĞİZ


Artık iyice anladım ki insanın en iyi dostu, kendisidir. Ne kadar yakın arkadaşlıklar, dostluklar kursa da bir yerde ayrı düşme vardır. Büyük fedakârlıklar görse, yardımlar ve paylaşımlar olsa da bir nokta var ki, uyum kayboluveriyor. Çünkü herkes farklı bir birey! Ben o değilim, o da ben değil. Empati de bir yere kadar…
Zaten insan aslında hep yalnızdır. Annemin karnından dünyaya çıkarken o yolda yalnızdım. Diğer dünyaya giden yolda da yalnız olacağım. Etrafımda bir dolu insan varken kendimi yalnız hissettiğim anlarım o kadar çok ki. Tüm kararlarımı alırken birilerine danışsam da sonunda kendi irademle karar verdim. Seçimlerimi kendi aklımla yaptım. Hayatın her anında tek başıma sorumluluk aldım. Evet, birileri yardım etti, destek çıktı, yön vermeye çalıştı ama yine de kendim karar verdim ve yaptım. Bence Yaratan bize akıl ve irade verirken yalnız olmayı da öğretmiş. Bizi buna göre yaratmış. Yalnız geldik, yalnız yaşıyoruz ve yalnız gideceğiz. Aksi halde seçimlerimizden, eylemlerimizden ve kararlarımızdan nasıl sorumlu tutulacağız ki?


Hayatımızın başından sonuna kadar çevremizde olan tüm insanlar, olaylar yaşam sınavımızın soru parçacıkları. Onlarla sınanıyoruz. Hem ayakta kalmayı hem deneyim kazanmayı, onlarla sağlıyoruz. Kısacası aslında biz her zaman tek başınayız.


Günce Yazarı 

15 Haziran 2016 Çarşamba

KALABALIK AİLE SOFRALARI

Sevgili güncem bugüne ait yazacak kayda değer bir şey yok. Ben de çocukluğuma gitmek istiyorum. Bir anı geliyor aklıma. Sekiz yaş civarlarındaydım sanırım. Büyük teyzemin evinde toplandığımız bir yaz günüydü. Herhalde yaz tatiline denk gelen günlerdendi. Teyzeler, kuzenler, dayımlar herkes oradaydı ve akşam yemeği hazırlıkları yapılıyordu. 
Biz çocuklar da mutfakta büyüklere yardım ediyorduk hesapta. Birer patates elimizde onları soymaya çalışıyorduk. Benden birkaç yaş küçük bir kız kuzenim vardır. O zamanlar epeyce yaramaz ve erkek çocuğu gibi hareketli bir şeydi. Felaket küfür ederdi. Bense küfür falan bilmez, söylediklerini duydukça annemin yanına koşup “anne bak neler diyor bana” derdim. Ah işte çocukluk…  Kuzenciğim erkek çocuklarıyla arkadaşlık edip, oynamaktan mıdır nedir pek bir yaramazdı.

Neyse yemek hazırlıkları sürerken ne oldu tam hatırlamıyorum kuzenimle bir inatlaşma başladı aramızda. Birden bana dönüp “bu patatesi kafana atarım” demeye başladı. Teyzemler ve büyük kuzenler araya girmeye çalıştıysa da ben de altta kalmayıp “atamazsın “ dedim. Atarım, atamazsın derken o kocaman patates birden kafamda patladı. Ah ne canım yandı anlatamam. Gerisi nasıl gelişti hatırlamıyorum ama kafamın acısı hala taze.


Zilli kuzenim ve ben yaşlarımız büyüdükçe çok yakın dost olduk. Bu anı da aramızda hep konuşuldu. Hala keyifle anlatır, “patatesi nasıl kafana fırlatmıştım” diye. Arkasından da kahkahayı basar. Hey gidi günler hey.
Teyzemin evi tek katlı ve büyük bahçesi olan bir evdi. O bahçede uzun bir sofra kurulur, nefis yemekler yenirdi. Meyve ağaçlarından taze kirazlar toplar yerdik. Kalabalık aile yemeklerinin, iftarların tadı bir başkaydı. Uzun yaz gecelerinde bahçe ışıklandırılır ve saatler süren yemekler, sohbetler devam ederdi.  Keşke yine yaşayabilsek o günleri…


Günce Yazarı

13 Haziran 2016 Pazartesi

EFLATUN (PLATON) DER Kİ

Platon(Eflatun) Kimdir?

 
(M.Ö. 427 - M.Ö. 347) Platon Arapçada P harfinin olmamasından dolayı Arap dünyasında Eflatun olarak anılmaktadır. Çok önemli bir Antik/Klasik Yunan filozofu olduğu gibi, matematikçi, felsefi diyaloglar yazarı ve Batı dünyasındaki ilk yüksek öğretim kurumu olan Atina Akademisinin kurucusuydu. Bu akademi aynı zamandan günümüzdeki modern üniversite oluşumunun başlangıcı olarak kabul edilir.

Platon, akıl hocası Sokrat (Socrates) ve öğrencisi Aristo (Aristotle) ile birlikte, doğal felsefe, bilim ve Batı felsefesinin temellerini attı. Eflatun, aslında Socrates'in öğrencisiydi. Socrates'in düşüncelerinden olduğu kadar öğretmeninin adalete uymayan öldürülmesinden de etkilenmişti. Geniş omuzları ve atletik yapısı nedeniyle,
Yunanca Platon (geniş göğüslü) lakabı ile anıldı ve tanındı.

Eflatun'dan bazı sözler;

-          Kötülüklerin ilki ve en büyüğü, haksızlıkların cezasız kalmasıdır.

-          Bir insanın akıllı olmasına bir şey dediğimiz yok. Yeter ki; aklını başkalarına kabul ettirmeye çalışmasın.

-          Kötülüğün yolu yakındır kolay ulaşılır ona. İyiliğin önüne ise alın teri ve vicdanı koymuştur Tanrı.

-       
-         İnsanoğlu, bilgeliği sevenler siyasi gücü ellerine alana kadar veya siyasi gücü ellerinde tutanlar bilgeliği sevene kadar problemlerin bittiğini görmeyecek.

-          Politika ile uğraşmayacak kadar akıllı olanlar, aptal olanlar tarafından yönetilerek cezalandırılırlar.


          





12 Haziran 2016 Pazar

ZAMANLA DEĞİŞMEK

Eskiden hiç ilgi duymadığım şeylere şimdilerde ilgi duyar oldum her nedense. Açıkçası bunu merak etmiyor değilim. Galiba sürekli yaptıklarından, hobilerinden sıkılıyor insan bir zaman sonra. Değişim arıyor. Belki yaş aldıkça zevkler değişiyor. Tek düze olan alışkanlıklar sıkıyor. Farklı bir şeyler öğrenmek ve yapmak istiyor. Ya da bunların hepsi birden oluyor.

Eskiden pazarlara gitmek işime gelmezdi. Marketten kolayca alır eve gelirdim. Ama şimdi gidiyorum. Kalabalık rahatsız etse de daha taze ve bol çeşit bulma imkânı var. Köyden gelen ürünleri özellikle buluyor ve alıyorum. Gerçi onlar da ne kadar organik bilmiyoruz ama en azından beklememiş oluyorlar.
Yine daha önceleri el işleri yapmaya hiç ilgi duymamışken, duyar oldum. Kendi tasarladığım ve süslediğim bir dolu küçük hediyelik objeler yaptım. Vallahi internetten tığ işi yapmayı bile öğrendim. Çok sancılı ve acılı geçirdiğim sürecime ilaç oldu bu işler.


Önceleri daha çok televizyon seyrederdim, şimdi tahammül edemiyorum. Haber ve sinema filmleri izliyorum, bir iki de dizi. Zaten hangi diziyi beğensem yayından kalkar. Böyle de garip bir durum.
Yani insan zamanla değişiyor. Olumlu yöndeki değişimler güzel de Allah olumsuz değişimlerden korusun.


Günce Yazarı

11 Haziran 2016 Cumartesi

BAŞIMI ALIP GİTME İSTEĞİM VAR

Ah GÜNCEM, çıksak seninle şöyle uzak diyarlarda dolaşsak gezgin misali, kimsenin tanımadığı bilmediği yerlerde ne güzel olur. İnsan bazen gözden de gönülden de ırak olmak ister. Kendi başına bir şeyler yapmak, hiçbir şeyden haberdar olmamak ister. İç sesine kulak verip, yüreğiyle yol almak ister. İşte ben de şu aralar bunu istiyorum. Bilmediğim diyarlara yelken açmak, hiç yapamadığım şeyleri yapmak. Etrafımda ne varsa hepsinden uzaklaşmak. Ölümleri, yıkılan ve dökülenleri, kana doyamayan canavarları hiç duymamak istiyorum. Artık çok sıkıldım.

Mesela şöyle göl manzaralı ahşaptan yapılmış bir doğa evinde kalsak. İnternet olmasın, televizyon olmasın dünyada neler olmuş duymayalım. Hiç olmazsa bir hafta kadar… Vallahi o bile yeter tazelenmeye, güç kazanmaya. Doğa insana iyi gelir. Yemyeşil ağaçlar, çiçekler, kuşlar ve börtü böcek sesleri… Hele de benim gibi her şeyle dertlenip, üzülen bir insana ilaç gibi gelir. Her ne kadar “artık çok üzülmeyeceğim bazı şeylere” desem de elimde değil, haksızlıklara tahammül edemiyorum. Bu da korku, endişe bozukluğu yaşamama neden oluyor.


Nasıl yaparım bilmem ama biraz uzaklaşma zamanı geldi. Biliyorum bu düzen aynen devam edecek. İyi olmasını beklemek biraz salaklık fakat kendimize güç kazandırmak mümkün?  Şimdi alıp başımı gitme zamanı…

Günce Yazarı